Betonun Yumuşak Yüzü - Davide Macullo’dan Bir Pet Hastanesi
- Görkem Karaman
- 25 Ağu
- 2 dakikada okunur
Bir yapının sessizliğiyle sizi içine alması, mimaride nadir rastlanan bir durumdur. Çoğu yapı, tanımlanmak ister: büyük, radikal, güçlü, ikonik. Son yıllarda öne çıkan parametrik mimari de bu arayışı doğrular nitelikte. Ama bazı yapılar vardır ki tanımın ötesine geçer. Bir iz bırakmak yerine bir his bırakmak ister. Tiran’da Davide Macullo Architects tarafından tasarlanan veteriner hastanesi de tam olarak böyle bir yapı.

Brutalist estetiğe sahip olmasına rağmen, bu klinik yapının hem hedef kitlesi hem de mekânın ruhu, beton gibi sert bir malzemeyi beklenmedik şekilde yumuşatıyor. Yapı sanki Frank Gehry’nin titanyum levhalarla tasarladığı Bilbao Müzesinin bir Tadao Ando yorumu gibi. Sert olanla şefkati, strüktürel olanla duyusal olanı bir araya getiriyor. İsviçre merkezli stüdyo, Arnavutluk’un başkentinde konumlanan bu 2.243 metrekarelik projeyle; mimarinin bir hayvanı, bir veterineri, bir sahibini ve bir his kümesini aynı çatı altında nasıl bir araya getirebileceğini sorguluyor. Ama bunu büyük harflerle değil, küçük harflerle
yapıyor. Çünkü bu yapı bağırmak yerine fısıldamayı tercih ediyor.

Yapının dış kabuğu, kıvrımlı hatlarla çevresine açılıyor. Beton yüzey, içeriği sarmalıyor ama
baskılamıyor. Çizgiler yumuşak, geçişler akışkan. Bitki terasları, cam açıklıklar ve düşük kot
farklarıyla yapı; var olmakla yok olmak arasında bir duygu yaratıyor. Mimarların ifadesiyle bu organik form “atavistik kapanma korkusunu ortadan kaldırıyor. ” Yani hayvanların klinik
ortamlarda yaşadığı doğal stresi azaltmak için tasarlanmış. Bu düşünce bile, Warhol’un en
sevdiği estetik kavramı hatırlatıyor: “sade gibi görünen ama aslında çok şey anlatan”

Zemin katta daha geleneksel, dik açılı mekânlar var: tedavi odaları, operasyon birimleri,
ofisler. Ama kamusal alanlar bambaşka bir ruhla çalışıyor. Giriş, resepsiyon ve bekleme
alanları—iç mekân psikolojisini ciddiye alan, ama bunu estetikle birlikte düşünen bir tavır
taşıyor. Doğal ışıkla yıkanan duvarlar, bilinçli olarak sterilize edilmemiş yüzeyler ve duygusal bir “açıklık” hissi var. Üst katlara çıktıkça yapı sessizleşiyor. Kantin bölümü ve koridorlar, kıvrımlı cepheyle çevrelenmiş özel teraslara açılıyor. Bu alanlar yarı açık bahçeler gibi çalışıyor. Kimi zaman yalnızca beklemek için, kimi zaman sadece oturmak için. Belki de hiçbir şey yapmamak için. Tasarımcılar bu alanları bir “duyusal boşluk” olarak tanımlıyor. Çünkü özellikle uzun süreli bakım alan hayvanlar için ışık, ses ve hava gibi unsurlar tıbbi müdahaleler kadar önemli. Bu da bize iyileşmenin mekansal bir deneyim olduğunu düşündürüyor.

Davide Macullo’nun bu projesi, mimarlığın ölçekle değil, etkisiyle tanımlandığını hatırlatıyor. Yapının bir veteriner kliniği olması, onun estetik ya da düşünsel derinliğini
sınırlamıyor—aksine, mimarinin gündelik hayatın içine nasıl anlam katabileceğine güçlü bir
örnek sunuyor. Her yapı anıtsal olmak zorunda değil ama bazıları, sessizliğiyle çok daha
fazlasını anlatabiliyor.





Yorumlar