Clinamen’in Dalgasında Anthony Vaccarello’nun Sessiz Sunumu
- Görkem Karaman
- 24 Tem
- 2 dakikada okunur
Dairesel bir su platformunun içinde, porselen çanakların doğal bir akışla birbirine çarpıştığı bir
enstalasyon. Hem tasarıma hem sanata, biraz da modaya meraklıysanız bu görüntü size
muhtemelen Instagram ya da TikTok’ta denk gelmiştir. Paris’te, eski bir ticaret binası olan Bourse
de Commerce’in tam merkezine yerleştirilen Clinamen adlı bu iş, ilk bakışta sakin ve dingin bir
etki yaratıyor; ancak barındırdığı felsefi ve işitsel katmanlarla izleyiciyi içine çeken çok duyulu bir
deneyim sunuyor.

5 Haziran 2025 itibarıyla Bourse de Commerce’in kubbeyle örtülü, dairesel ana salonu Fransız
sanatçı Céleste Boursier-Mougenot’nun bu enstalasyonuna ev sahipliği yapıyor. Tadao Ando’nun
mimarisi içinde konumlanan, gökyüzünü yansıtan 18 metre çapındaki su platformunun yüzeyine
yerleştirilen porselen çanaklar, suyun nazik akımlarıyla kendi kendine sürükleniyor; bu
hareketler, hafif ve uyumlu tınılar yaratıyor. Hiçbir dış müdahale olmadan çalışan bu yerleştirme,
doğal bir ses kompozisyonu oluşturuyor. Su aynasında yansıyan kubbe ve çevresini saran beton
halka ise bu görsel-akustik deneyimi mekânsal olarak derinleştiriyor.

Clinamen, alışılmışın dışında; sesin müziğe indirgenmediği, tam tersine yaşayan bir organizma
gibi ele alındığı bir yerleştirme. İzleyiciyi yalnızca gözlemci değil, çevresiyle birlikte var olan bir
deneyimin parçası olmaya davet ediyor. Küratörlüğünü Emma Lavigne’in üstlendiği iş, adını
Epikür’ün atom kuramındaki “clinamen” kavramından alıyor — yani atomların rastlantısal ve
öngörülemez hareketine yapılan bir gönderme. Bu kavramsal altyapı, porselen çanakların su
üzerindeki akışını düşünsel bir düzlemde de anlamlandırıyor. Her anı değişen, tekrar etmeyen bu
yerleştirme, izleyiciye her defasında benzersiz ve tekil bir deneyim sunuyor. Çanaklar geleneksel
birer enstrüman değil; ama çıkardıkları seslerle, gündelik nesnelerin nasıl bir deneyim aracına
dönüşebileceğini hatırlatıyor.

Bu iş, Céleste Boursier-Mougenot’nun uzun süredir ses ile mekân arasındaki ilişkiyi araştırdığı
üretimlerinin devamı niteliğinde. 1961 yılında Nice’te doğan sanatçı, kariyerine besteci olarak
başlıyor; zamanla sesi doğa, mimari ve gündelik nesnelerle ilişkilendirerek çok katmanlı
yerleştirmeler üretmeye yöneliyor. İzleyiciyi yalnızca dinlemeye değil, içinde bulunduğu ortamın
aktif bir parçası olmaya çağırıyor. Rastlantı, tekrar etmeme ve devinim gibi kavramlar, onun
pratiğinde belirleyici bir yer tutuyor. Bugün çalışmalarını uluslararası düzeyde sergileyen
Boursier-Mougenot, Venedik Bienali’nin yanı sıra Centre Pompidou, Barbican Centre, Hangar
Bicocca ve Musée des Beaux-Arts de Montréal gibi önemli kurumlarda yer alıyor.

Geçtiğimiz günlerde Bourse de Commerce’te gerçekleşen Saint Laurent S/S 2026 erkek
koleksiyonu, Anthony Vaccarello’nun mekândan kopmayan sunum stratejisinin yeni bir halkası
oldu. Lavanta tarlalarında, Versailles Sarayı’nın bahçelerinde ya da Capri’de kayalıkların
kıyısında gerçekleşen Jacquemus defileleri gibi, belirli bir bağlam ve ruh taşıyan lokasyonlarda
kurgulanan runway sunumları her zaman dikkatimi çekiyor. Satış verilerine dair bir fikrim olmasa
da bu yaklaşımın markaların kültürel algısını ve pazarlama değerini ciddi biçimde yükselttiğine
inanıyorum.

Saint Laurent’in S/S 2026 koleksiyonu, Anthony Vaccarello’nun net ve yapılandırılmış tasarım
anlayışını daha içe dönük bir duygusal ifade ile birleştiriyor. Gösterişli sunumlardan uzak duran
defilede, keskin ama abartısız çizgiler dikkat çekiyor: bol kesimli şortlar, düz hatlı trençkotlar ve
belirgin omuz yapıları koleksiyona kontrollü bir duruş kazandırıyor. Aynı zamanda düşük
bağlanmış kravatlar, koyu gözlüklerle gizlenen yüzler ve bedeni saran ama sarmalayıp
abartmayan formlar, bir mesafe ve mahremiyet duygusu yaratıyor. Bu da defile notlarında geçen,
“güzelliğin boşluğa karşı bir kalkan oluşu” düşüncesini doğrudan yansıtıyor. Renk paletindeki
soluk bejler, gri tonları, yosun yeşili ve havuz mavisi ise koleksiyonun sakin ve zamansız
karakterini pekiştiriyor.

Bu atmosferin içinde yer alan Clinamen, defilenin dekoru olarak algılanmayan onunla ritmik bir
ilişki kuran sessel ve kavramsal bir eşlikçisi oluyor. Porselen çanakların çıkardığı tınılar,
koleksiyonun hafifliğine eşlik ediyor, moda ve sanatın sessiz bir ortaklıkla buluşabildiği bir
zemine işaret ediyor.
Comentarios